

İyi niyetli olmak, insanın karakterindeki en değerli hasletlerden biridir. Ancak günümüzde iyi niyetli insanların azaldığı ve diğer insanlar tarafından çoğu zaman, bu iyi niyetin suistimal edildiğini görmek de kaçınılmaz bir gerçek.
Çünkü iyi niyetli insanlar herkesi kendileri gibi sanıyorlar.
Oysa gerçek dünya da gidişat böyle işlemiyor. Memleket meseleleri, her zaman bireysel menfaatlerin üstünde tutulması gerekirken tam tersi bir durum yaşanıyor.
Hak eden değil, başkalarının desteğini alabilen veya dayısı olabilenler öne çıkıyor. Liyakatsiz kişiler, ehil insanların önüne geçirilerek, sistem felç ediliyor.
Bugün baktığımızda, siyasetten bürokrasiye ve iş dünyasından akademiye kadar her alanda benzer bir tablo var.
Hak edenler değil, “tanıdığı olanlar” veya halk tabiriyle yağcılar yükseliyor. Emeğin, bilginin ve çalışkanlığın değersizleştiği günümüz de samimi çabalar genellikle sonuçsuz kalıyor.
Peki, bu kısır döngüyü kırmak mümkün mü?
Elbette mümkün! Ancak bunun için toplum olarak bazı gerçeklerle yüzleşmemiz ve öncelikle kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Liyakatı esas almayan bir sistemin, uzun vadede hiçbir alanda başarı getiremeyeceğini kabullenmeliyiz.
Çünkü İyi niyet, liyakatle birleştiğinde bir anlam kazanır. Aksi halde, iyi niyetli insanlar yalnızca hayal kırıklıklarıyla baş başa kalır.
hepimiz için asıl sınav burada başlıyor.
İyi niyetli olmaya devam ederken, hakkaniyeti ve adaleti de savunmak…