
Musluktan boşa akan her damla, geleceğimizden çalınan bir nimettir. Bugün “Nasıl olsa var” diyerek hoyratça tükettiğimiz su, yarın bir bardak bulmak için kavga edeceğimiz bir değere dönüşebilir. Su kıtlığı, artık uzak coğrafyaların değil, kapımızın önünde bekleyen bir tehlikedir.
İsrafın en büyük zararı, gelecek nesillerin hakkını bugünden tüketmektir. İsraf eden aslında kendi torununu susuz bırakıyor.
Oysa insaf, suya hakkını vermek, onu adaletle kullanmak ve gelecek kuşaklara teslim etmektir. Suya insafla yaklaşmak, vicdanın da insanlığın da gereğidir. Siirt’te asırlardan beri susuzluk sorunu çekilen bir şehir. Asırlar içersinde Siirti ziyaret eden bazı seyyahlar eserlerinde bu konuya değinmişler.
Bu duruma 1930 yılların başında bölgeye ilişkin bir rapor hazırlayan İsmet İnönü de bu konuya değinerek, su sıkıntısından dolayı trahom hastalığının yaygın olduğunu ifade etmiştir. Bu yaz mevsiminde de su sorunu yaşandı. Halen yaşanmaya devam ediliyor. Bu sorunun çözümü için Vali Dr. Kemal Kızılkaya ve ekibi yoğun bir çalışma ile kalıcı bir çözüm bulmaya çalışıyorlar.
Bu amaçla Alkumru Barajından 20 km uzunluğunda bir hat çekilmesi planlanıyor. Ancak bu gerçekleşinceye kadar vatandaşın su ihtiyacını karşılamak için 70 arazözle 24 saat boyunca su taşımaktadır. Oluşturulan ekipler kaçak ve gereksiz kullanım konusunda büyük bir mücadele veriyor.
Ancak harcanan bu çabalara rağmen bazı vatandaşların su tasarrufu yerine israfını tercih ettikleri görülmektedir. Yine cadde sokakları yıkayan mı, yün yıkayan mı istersiniz, araba yıkayan mı? Bahçesini sulayanları da unutmayalım. Komşusu susuzluk çekerken ve bulamazken, bulanlar ise bol bol tüketiyor.
Oysa bizler komşusu aç iken tok yatanın dışlandığı bir inancının sahipleriyiz. Bizler israfı günah kabul eden ve bir nehir kenarında abdest alırken bile israfa izin vermeyen bir dine inanıyoruz. Özetle suyu korumak bir tercih değil, bir zorunluluktur. İsrafı bırakalım, insafa gelelim. Çünkü susuz bir dünya, yaşamayan bir dünyadır.



