
Siirt’in önemli bir şansızlığı da kamu kurum ve kuruluş yöneticilerinden yana. Küçük bir bölümü sürgün geri kalanların tamamına yakını ilk defa o makamı işgal ediyor. Burayı adeta bir staj yeri, bir deney laboratuvarı olarak kullanıp, gidiveriyorlar.
Kimileri kendilerini o kurumun hatta Siirt’in kurtarıcısı olarak görüyorlar. Bunlarda tavan yapan ego nedeniyle olur olmaz zaman ve yerlerde mesala diğer personellerin daha da kötüsü o anda kurumda olan vatandaşların yanında veya kurumların watsap gruplarında onur kırıcı hakarete varan mesajlar yazabiliyorlar.
Bunlar için personelin onuru, moral motivasyonu hiç ama hiç önemli değil. Onlar için bütün personel ya birer robot ya da birer karıncadır. Gerçekten bazı kurumlarla ilgili öyle şeyler duyuyoruz ki insanın inanası gelmiyor. Mesela hiyerarşik düzeni alt üst edip, daha alt yöneticilerle çalışanlar, mesela kurum personelinden kendine hafiyeler tutanlar.
Hayır diyebilecekleri halde kendilerinden istenenleri yerinde bile olsa yapmayan sürüncemede bırakanlar mı isteriniz?
Kurumda personel arasında ayırım yapanlar mı istersiniz?
Kuruma kendi yakınlarını yerleştirenler mi istersiniz?
Rahmetli Süleyman Demirel’in sık sık anlattığı meşhur üç mektup hikayesindeki ilk mektupta belirtildiği gibi daha önceki yönetimleri suçlayıp zaman kazanmaya çalışanlar mı istersiniz?
Kurum personeliyle bile ancak randevu almaları koşuluyla lütfedip görüşenler mi istersiniz?
Hatta hiç randevu vermeyenler mi istersiniz?
Kısacası nasıl bir yönetici tipi istiyorsanız hepsi bizde var. Biliyorum buraya kadar yazıyı okuyanlar ya yolsuzluk iddiaları diye düşünecekler. İspatı zor olduğu için yolsuzluk iddialarına değinmiyorum. Onlar Sayıştay, güvenlik ve adliye kurumlarınca araştırılır ve gereği yapılır ya da yapılmalıdır.



