

Siirt, yıllardır bölge illerine oranla kaderine terkedilmiş bir şehir. Kalkınma yolunda ancak eskiden harmanlarda kullanılan düven hızıyla ilerliyor. Halkın büyük bir çoğunluğu, dar gelirli veya yoksulluk içerisinde. Öğretilmiş çaresizlik içerisinde çoğu zaman bir çaba harcamaktan korkar bir halde.
Peki, kim sorumlu? Bu şehri terk eden, tek kuruşluk yatırım yapmayan varlıklı insanlar mı? Sayıları az olsada bu güne kadar belli bir makama gelmiş ancak bu konumunu memleketi lehine kullanmayan hatta negatif ayrımcılık yapan bürokratlar mı?
Siirtli akademisyen ve doktorlar mı? Tek kelime ile hepsi.
Siirt’in kalkınması için, şehir ekonomisine can verecek tek bir adım atmayan, sadece cebini düşünen bu insanlar, memleketlerini hep görmezden gelerek ihmal ettiler. Bunların dışında şehir de, aynı duyarsızlıkla yaşamını sürdüren bazı kesimler daha var.
Kamu görevlilerine gelince, durum daha da içler acısı. Şehirdeki birçok kamu görevlisi, görevini yerine getirmektense, masa başında oyun oynamayı ve devletin kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmayı tercih ediyor.
Bir de işlerini savsaklayıp, “bankamatik memurlarına” dönüşenler var ki, onlar için tek bir kelimeyle tanımlama yapmak gerekirse, “ihanet”içindeler.
Siyasetçiler? Onlar da, bu şehri sadece kendi çıkarları için kullanıyorlar. Başkalarının sırtına basarak, kişisel menfaatlerini en üst düzeyde sağlamaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Sivil toplum kuruluşları? O da ne? Hiçbir tepki veremeyen, sadece arada bir yaptığı söylemde kalan, durumu değiştirmek adına hiçbir girişimde bulunmayan bir grup ve basın?
Basın, yalnızca gücün yanında duruyor, gerçekleri yazmaktan korkuyor.
Unutmayalım ki , bu şehirdeki yaşlı, dul, yoksul her bir insanın sorumluluğu sadece devlette ya da belli gruplarda değil. O yük, herkesin sırtında. Ama kimse bu yükü taşımıyor. Kimse adım atmıyor. Ve bunun vebali ağırdır.